tarihtekilerden  
 
  Moğol İstilası Sonrası Dönem 03.07.2024 15:13 (UTC)
   
 

Bahri Hanedanı

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
Bahri Hanedanı idaresindeki topraklar

Bahri Hanedanı veya Bahriyye Memlûkluları 1250-1382 döneminde Kahire, Mısır merkez olarak Mısır, Suriye ve Hicazda genellikle hükümet süren genellikle Kıpçak Türk asıllı memluklu kölemenler ve bunların neslinden oluşan sultanlar hanedanidır.

Hanedana verilen Bahri isminin Kıpçak Türk asıllı kölelerden oluşan askerlerin Eyyubi Sultanı Salih Eyyubi tarafından Nil üzerinde bulunan El-Rovdah adasında, yani (Bahr-el-Nil)de, konuklaması için yaptırılan kışlada yaşamalarındandır.[1][2]

Bahri hanedanından olan 24 sultandan Kalavun'a kadar olanları kölemen olarak yetişmiş ve üstün yetenekleri ile en üst hükumdarlık mevkiine çıkmışlardır. Fakat Kalavun'dan sonra sultanlar soydan gelir olmaya başlamışlardır. El-Eşref Halil ve Nasır Muhammed bin Kalavun Kalavun'un oğlu; Seyfüddin Ebu Bekir, Alâaddin Küçük, Şihabüddin Ahmed, İmadeddin İsmail, Seyfeddin Şaban, Seyfeddin Hacı, Ebu Maali Hasan ve Seyfeddin Hacı Kalavun'un torunu ve Nasir Muhammed'un oğulları; Selahaddin Muhammed ile Zeyneddin Şaban Kalavun'un torunu ve son Bahri Hanedani mensubu sultanlar Alaeddin Ali ile Zeyneddin Hacı ise Kalavun'un büyük torunlarıdır. Bundan dolayı sultanlar devlet iktidar gücünü kaybetip kısa müddet saltanat yapıp güçlü Memluklu emirlerin kuklaları olmuşlardır.

Bahri Hanedanı'ndan Memluklu Sultanları Kahire'de Mukadam Tepesinde bulunan Kahire Kalesi içinde kurulmus olan hem Sultanin resmi evi hem de devletin yüksek bürokrasisinin çalıştığı yer olan Sultanlık Sarayı'nda yaşamışlardır.[3]

1382de Sultan Berkuk'tan başlayarak bu hanedan yerine genellikle Çerkes asıllı memluklu kölemenlerden oluşan Burci Hanedanı gelmiştir.


 

Halaciler

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara

Halaciler (Farsça: سلطنت خلجی soltanat-e khaljī; 1290 - 1321), Hindistan'daki Delhi Sultanlığı'nı yöneten hanedanı.

Uzun süre önce Afganistan'a yerleşmiş bir kabileden gelen Türk kökenli olup diğer unsurlarıyla melezleşmiş Halacilerin üç hükümdarı da güneydeki Hindu topraklarını ele geçirmeye çalışmıştır.


İlk Halaci hükümdarı Firuz Şah, bir grup soylunun desteğiyle son Kölemen hükümdarı Keyûmers'i devirerek başa geçti. Afgan olduğu gerekçesiyle halk arasında sevilmediği için, uzun süre başkente girmeye cesaret edemedi. Hindu egemenliğindeki Dekkan'a bir sefer düzenlereyek Elliçpur'u ve hazinesini ele geçiren damadı Cuna Han tarafından öldürüldü. Cuna Han, Aleaddin adıyla 20 yıl hükümdarlık yaptı.
 

Basarab Hanedanı

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
Basarab Hanedanı
caption
Ülke Eflak Prensliği
Ünvanlar Prens
(Voyvoda,Hospodar)
Kurucu I. Basarab
Son Hükümdar Alexandru Coconul
(Drăculeşti Hanedanı)
III. Vladislav
(Dăneşti Hanedanı)
Kuruluş tarihi 1310
Yıkılış tarihi 1627
Milliyet Kumanlar, Ulahlar

Basarab Hanedanı. Eflak Prensliği'nin Kıpçak kökenli ilk hanedanlığı. 1330'lu yıllarda ortaya çıkan ilk Romen devleti olan Eflak'ın kurulmasında ve yönetiminde Kıpçaklar etkili rol oynamışlardır.

Basaraba Hanedanı bugünkü Romanya'nın Eflak bölgesinde kurulmuş ilk prensliktir. Eflak devletinin temelini oluşturan prensliktir. Kurucusu ve ilk hanedanı Basarab adında Kıpçak soyundan gelen biridir. Son hükümdar ise Alexandru Coconul'dur. 1310 yıllarında kurulan bu prenslik, etnik olarak Kıpçaklara dayanmaktadır ve bu yüzden Türki hanedanlıklar içerisinde gösterilmektedir.

Eflak devletinin kurulması [düzenle]

1310 yılında Kıpçak soylu Basarab tarafından kurulan Eflak Prensliği

Eflak (ya da Wallachia; Rumence'de: Ţara Românească or "The Romanian Land") Romanya'nın tarihi ve coğrafi bir bölgesidir. Bölge, Tuna nehri'nin kuzeyi ile Karpatların güneyi arasında yer almaktadır.

Eflak ilk kez bir prenslik olarak 1330 yılında Basarab tarafından Macar kralı I. Charles'a karşı bir ayaklanma sonucu kuruldu. Basarab, Kıpçak soyundan gelen bir askerdi. 1415 yılında Eflak prensliği, Osmanlı denetimini kabul etti.

Basarab I ve kökeni [düzenle]

Basarab I Eflak prensliğinin ilk kurucusu ve hükümdarıdır ve Kıpçak soyundan gelmektedir. Eflak bölgesini 1310 yılında Macarlar'dan alarak prenslik kurdu ve1352 yılına kadar prensliği yönetti. Aynı zamanda Basarab, Eflak devletinin atası olarak kabul edilir (Întemeietorul) Çünkü Eflak prensliğinin kurulmasında ve yaratılmasında onun büyük rolü olmuştur. Bu yüzden Basarab hanedanlığı, bugünkü Romanya devletinin kökeni olarak görülür. Çünkü, yönetici tabakası ve halkın çok az miktarı Kıpçak soylu olsa da, halkın çoğu Ulah'dı.

Kıpçak soyundan gelen Basarab I

Basarab adı muhtemelen Kıpçak dilinden gelmektedir ve Ata kral anlamına gelmektedir. Büyük ihtimalle Basar sözcüğü "Zafer kazanan(muzaffer)", ab=apa sözcüğü ise "kumandan" anlamına gelmektedir. Bugün Basarabya adını taşıyan bölgenin adı da Basarab I'den gelmektedir.

Basarab'ın babası, Thoctomerius, büyük olasılıkla, Macaristan Krallığı'nın vassalı olan Eflak prensliğinin ilk voyvodasıydı. Bu yüzden Basarab Macaristan Krallığı'nın vassalı konumundaydı. Ancak 1324-1325 yılında Macar kralına başkaldırdı. Macar kaynaklarına göre 1324-1325 yılları Charles I'e denk gelmektedir [1] ve yaklaşık bir yıl sonra, 18 Haziran 1325 tarihli bir yazıda, artık o "Transalpine Bazarab" olarak kralın kutsal tacına vefasızlık etmekle anılıyordu.[2] Bu savaş, aynı zamanda Viyana Kroniklerine(resmi kayıtlar) de geçmiştir.

Basarab'ın babasının ismi Thoctomerius da bir Kıpçak ismiydi, ve Tok-temir(Toktamış, Toktimur?) anlamına gelmekteydi. ve 13. yüzyılda yaygın olarak kullanılan Kıpçak ve Tatar ismiydi.

Boyar Kavramı [düzenle]

1390'da Eflak Prensliği
1493'te Eflak'da bir şehir

Kıpçak-Basarab sülalesi Eflak Prensliği'nin kurulmasında en önemli rolü oynadı. Prensliğin ilk yıllarında prensler bu sülaleden seçildi. Basarab sülalesi Moldova'daki Muşatin sülalesi ile çok yakın ilişki içerisindeydi. Basarab sülalesinin hanedanlığa getirdiği özellik, resmi seçim sistemiyle Eflak prensinin seçilmesiydi. Seçim Boyarlar Konseyi adı verilen toplantıda seçiliyordu. Boyar Konseyi hanedanlığın gayri meşru olanlar dahil erkek üyelerden oluşmaktadır, Seçimde adaylar askeri hünerlerini de sergilemekteydi. Alexandru I Aldea'nın seçiminden sonra Konsey, Basarab sülalesinin alt kolları olan Dăneşti ve the Drăculeşti sülalesinin husumeti nedeniyle ikiye bölündü ve seçilen her iki prens, kendini yasal gördü. Basarab sülalesi Dăneşti ve the Drăculeşti sülalerine bölündü ve gittikçe Ulahlaştı. Daha geç dönemde ortaya çıkan Craioveşti sülalesi tüm Konseyin devamı olduğunu iddia etti. Seçilen prensler her zaman sülalelerinin ismini kullandılar, Dan I, Dan II gibi.

Boyar Sözcüğü [düzenle]

Boyar sözcüğü Slavca yüksek seviyedeki aristokrat üyeler, aristokrat sınıf anlamına gelmekte ve Bulgar/Eflak/Moldova/Polonya ve Rus prensliklerinde devlet sisteminin bir parçasıydı. Söz konusu prenslikler "boyar" sözcüğünü değiştirmeden kullandılar. Bu sözcük aynı zamanda bu sınıftan gelen bazı insanların soyadını oluşturmaktadır; Rusya'daki "Pajari" soyadı gibi [3].

Kıpçak ve Peçenek kavimlerinin kullandığı boyar sistemi Bulgar, Doğu Slav ve Rus prenslikleri tarafından olduğu gibi alındı.

Boyar sözcüğü, Kuman/Peçenek yani Türki orijinli bir kelime olup, "boy" ve "ar" sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmektedir. Bu yüzden Boyarın, Güçlü/Ari Boylar, Kabileler anlamına geldiği düşünülmektedir. [4] Bunun dışında Rusça veya Bulgarca'dan geldiğini iddia edenler de vardır.

Bugün Slav dünyasında kendisinin boyar aristokrasisinden geldiğini ileri sürmek bir ayrıcalıktır ve boyarlar devletin üst kademelerinde ve askeri de kilit noktalaradadır.

Eflakta Boyar Aristokrasisi [düzenle]

Günümüzde Ulahça'da boyar, yüksek sınıf anlamında kullanılmaktadır. Boyar aristokrasisinden gelenler politik hayatta öne çıkmakta, askeri, adli ve sivil hayatta süreci belirlemektedir.

Yıllar boyunca boyar sınıfı Eflakta, imtiyazlar elde etti. Feodal bir sistemin ortaya çıkmasına neden oldu. İmtiyazları elinde toplayan boyarlar, kendi çevrelerindeki oturan sıradan insanları kontrolleri altına aldılar ve sonsuz araziler elde edip istedikleri gibi kurallar, vergiler koydular. Pekçok parçaya bölünen boyar grupları, prensleri istedikleri gibi kullandılar. 16. yüzyıldan sonra boyar aristokrasisi, geleneksel prensleri dikkate almamaya başladı.

18. yüzyılda boyar aristokrasisi, Yunan kültüründen etkilendi ve dönüşüm yaşadı. 1900'lü yıllardan sonra kurulan yeni Roman devletinde elit kesimi oluşturdular. 1918 yılında Boyar aristokrasisinden kalan büyük arazi parçaları(60.000 km2) 1,5 milyon köylüye transfer edildi.

Eflak Prensliği'nin hanedanları [düzenle]

Hükümdar Yıllar Soyu Not
Thoctomerius 1290-1310 Basarab ya da Tihomir adında Kıpçak soylu ilk hükümdar. Basarab'ın babası. Radu Negru ismindeki kişinin ise Thoctomerius ya da Basarab'ın mahlası olduğu söylenir.
Eflak Prensliği'nin doğuşu
Basarab I 1310-1352 Basarab Thoctomerius'un oğlu. Kıpçak soyundan; bağımsız Eflak prensliğinin ilk hükümdarı. Eflak'ın atası olarak bilinir.
Nicolae Alexandru 1352-1364 Basarab Basarab I'in oğlu.
Vladislav I 1364-1377 Basarab Nicolae Alexandru'nun oğlu. ; Vlaicu-Vodă adıyla da bilinir.
Radu I 1377-1383 Basarab Nicolae Alexandru'nun diğer oğlu.
Dan I 1383-1386 Dăneşti Radu I'in oğlu.
Mircea the Elder 1386 - 1418 Basarab Radu I'in oğlu
Vlad I the Usurper 1394-1397    
Mihail I 1418-1420 Basarab Mircea the Elder'in oğlu.
Dan II 1420 - 1421 Dăneşti Dan I'in oğlu.
Radu the Bald 1421 Basarab Mircea the Elder'in oğlu
Dan II 1421 - 1423 Dăneşti  
Radu II Chelul 1423 Basarab  
Dan II 1423-1424 Dăneşti  
Radu II Chelul 1424-1426 Basarab  
Dan II 1426-1427 Dăneşti  
Radu II Chelul 1427 Basarab  
Dan II 1427-1431 Dăneşti  
Alexandru I Aldea 1431-1436 Basarab sülalesinin sonu.
Vlad II Dracul 1436 - 1442 Drăculeşti Mircea the Elder'in gayri meşru çocuğu ve Dracul soyundan. Bundan sonra Basarab ailesi son bulmaktadır. Drăculeşti ve Dăneşti olmak üzere ikiye ayrılır ve Ulahlaşır. Eflak Prensliği ise değişik sülalelerle 1856'ya kadar sürer.

 

Akkoyunlular

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
Akkoyunlular
آق‌قویونلو(fa)
Karakoyunlular devleti.PNG
 
Timurid.svg
 
1378 – 1508 Flag of Shah Tahmasp I.svg
 

Flag of

Bayrak

konumu.
Başkent Diyarbakır, Tebriz
Resmi dili Türkmence
Dini İslam(Alevi),
Etnik Gruplar Türkmenler, Farslar, Araplar, Kürtler, Ermeniler, Rumlar...[kaynak belirtilmeli]
Yönetim Monarşi
Han
 - 1378-1435 Kara Yülük Osman
 - 1502-1508 Murat ibn Yakup
Tarih  
 - Kuruluş tarihi 1378
 - Yıkılış tarihi 1508

Akkoyunlular (Farsça: آغ قویونلو veya آق قوینلو, Osmanlıca: آق قوینلو, Azerice: آق قویونلو veya آغ قویونلو / Ağqoyunlu), 15. yüzyılda kurulmuş bir Türkmen devletidir. Horasan'dan Fırat Irmağı'na ve Kafkas Dağları'ndan Umman Denizi'ne kadar uzanan topraklarda egemen olmuşlardır.

Konu başlıkları

[gizle]

Tarih [değiştir]

Türkmen boylarından oluşan Akkoyunlular, 14. yüzyılda Diyarbakır yöresini yurt edindiler ve devlet kurmadan önce de bölgede etkili oldular. 1340'tan sonra Tur Ali Bey'in önderliğinde Anadolu, Suriye ve Irak içlerine akınlar düzenlediler. Trabzon İmparatorluğu topraklarını yağmaladılar. Trabzon imparatoru bu saldırılardan korunmak için kızını Tur Ali Bey'in oğlu Kutlu Bey’le evlendirdi.

Akkoyunlu Devleti’nin kuruluşu [değiştir]

Akkoyunlu Devleti’nin kurucusu, Kutlu Bey'in küçük oğlu Kara Yülük Osman Bey’dir. 1398'de Kadı Burhaneddin'i yenerek öldüren Kara Yülük Osman Bey, daha sonra Memlûk sultanının hizmetine girdi. 1400'de Timur'un Anadolu’ya girişine destek verdi ve bu hizmetine karşılık Malatya'yı, 1402'de Ankara Savaşı'ndaki desteğine karşılık da Diyarbakır bölgesini aldı. 1403'te de Diyarbakır'da hükümdarlığını ilan etti. Osman Bey 1435'te Karakoyunlular'a karşı savaşırken öldü.

Kara Yülük Osman Bey'in ölümünden sonra, oğulları arasında iktidar kavgası başladı ve Akkoyunlu Devleti eski gücünü yitirdi. Kara Yülük Osman Bey’in torunu Uzun Hasan, 1453'te Diyarbakır'ı ele geçirerek iktidar kavgalarına son verdi. Akkoyunlu Devleti’ni, sınırları doğuda Horasan'dan batıda Fırat Irmağı'na, kuzeyde Kafkaslar'dan güneyde Umman Denizi'ne kadar uzanan bir imparatorluğa dönüştürdü. Karakoyunluları yenerek ortadan kaldırdı ve başkenti Diyarbakır'dan Tebriz'e taşıdı.

Sınırlarını genişletmesi ve bu denli güçlenmesi Uzun Hasan’ı Osmanlılar'la karşı karşıya getirdi. Akkoyunlular ile Osmanlılar arasındaki çatışmalar, Fatih Sultan Mehmed'in Trabzon İmparatorluğu üzerine yaptığı sefer sırasında başladı. Uzun Hasan da Trabzon imparatorunun kızıyla evliydi ve Osmanlı ordusunu durdurmak için Trabzon'a kuvvet gönderdi. Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu bu kuvvetlere yenildi. Fatih, 1461'de Trabzon'u aldıktan sonra Akkoyunluların üzerine sefere çıktı. Uzun Hasan 1473'teki Malatya savasinda kazanmasina ramen Otlukbeli Savaşı'nda Fatih karşısında ağır bir yenilgiye uğradı. Bu yenilgiden sonra topraklarındaki siyasal ve askeri gücünü büyük ölçüde yitirdi. Fakat Uzun Hasan 1474-1478 yıllarında Gürcistana hücum etti. 1477'de Gürcü çarı VI. Baqrat (ბაგრატ VI)'la[1] yapılan anlaşmaya göre Tiflis de dahil olmakla doğu Gürcistan Akkoyunlu egemenliğine girdi. Uzun Hasan’ın 1478'de ölmesinden sonra oğulları arasında başlayan taht kavgaları Akkoyunlu Devleti’ni iyice zayıflattı. Hatta 1500 yılında tahtın 2 büyük varisi Murat'la Elvend ülkeyi iki yere parçaladilar.Kura'dan güneydeki topraklar,Karabağ,Kızılüzen nehrinden Diyarbakıra kadar topraklar Elvend'e,Irak,Fars,Kirman'sa Murat'a kaldi. Sonunda Akkoyunlu Devleti, Safevi hükümdarı I. İsmail tarafından 1507'de ortadan kaldırıldı.

Devlet yönetimi [değiştir]

Akkoyunlu ülkesi hükümdar ailesinin ortak mülkü sayılırdı. Hükümdarlar uluğ bey ya da han unvanıyla anılırdı. Akkoyunlu bey ve şehzadeleri, hükümdara bağlı kalmak koşuluyla, kendilerine bırakılan illeri yarı bağımsız olarak yönetirlerdi.

Merkezi devlet işleri başkentteki Büyük Divan'da görüşülür ve karara bağlanırdı. Sahib denen vezirler, hanedandan büyük boyların beyleri ve kazasker Büyük Divan'ın doğal üyesiydiler. Bu divana bağlı Esraf Divanları ise çeşitli devlet işlerinin yürütülmesinden sorumluydu. Ayrıca illerde birer küçük divan bulunurdu. İllerde hukuk işlerine kadılar, din işlerine de müftüler bakardı. Uzun Hasan devlet yönetiminde ve askeri örgütlenmede Osmanlı sistemini örnek almıştı. Kasaba ve köylerden devşirilen piyade azapları, illerdeki beylerin emrinde toprağa bağlı tımarlı sipahiler ve göçer Türkmen boylarından toplanan atlı askerler, savaş zamanında orduyu oluştururdu. Hasan Padişah olarak da anılan Uzun Hasan, Hasan Padişah Kanunları adıyla bilinen, devlet yönetimiyle ilgili yasalar koymuştu.

Akkoyunlu hükümdarları bilginleri ve sanatçıları korumuştur. Ali Kuşçu, Celaleddin Devvani ve İsa Savcı gibi bilginler, bu dönemde önemli yapıtlar vermişlerdir. Başta Diyarbakır ve Mardin olmak üzere Ahlat, Hasankeyf, Erzincan, Bayburt köyleri ve Hasankale'de Akkoyunlulardan birçok cami, türbe, medrese, kale, kale surları ve yazıt kalmıştır. Bunlardan Diyarbakır'daki Şeyh Matar ve Şeyh Safa camileri, Mardin'deki Sultan Kasım Medresesi ve Ahlat'taki Emir Bayındır Camisi ile kümbeti önemlidir. Müslüman olmadan önce koyun totemine bağlı olan Akkoyunlular, İslam dinini benimsedikten sonra da bu toteme bağlılıklarını sürdürerek bayraklarını ve mezar taşlarını koyun resimleriyle süslemişlerdir.


 

Karakoyunlu Devleti

Vikipedi, özgür ansiklopedi
(Karakoyunlular sayfasından yönlendirildi)
Git ve: kullan, ara
Karakoyunlu Devleti
قره قویونلي
Garagoýunlylar
3by2white.svg
 
1380 – 1469 AkKoyunlu.jpg
 

Flag of

Bayrak

konumu.
Başkent Erciş, Tebriz
Resmi dili [Türkçe]]
Dini İslam (Şiilik)
Yönetim Monarşi
Han
 - 1365-1380 Bayram Hoca
 - 1467-1469 Hasan Ali
Tarih  
 - Kuruluş tarihi 1380
 - Yıkılış tarihi 1469

Karakoyunlu (Türkmence: Garagoýunly; Azerice: Qaraqoyunlu; Farsça: قره قویونلي), başkenti Tebriz olan ve 1380-1469 yılları arasında bugünkü Doğu Anadolu, Güney Kafkasya, İran Azerbaycanı ve Kuzey Irak arazilerinde egemenlik yapmış bir Azeri devletidir. Konuştukları dil Azeri Lehçesi denilen Doğu Oğuz veya Türkmen lehçesidir[1]

Kösedağ Savaşı'ndan (1243) sonra Anadolu'ya hakim olmaya başlayan İlhanlılar'ın etkisinin azalmaya başladığı dönemlerde Bayram Hoca Celayirîler'e bağlı kalarak yöresel yönetimini kurmuştu. Kardeşi Murad Hoca ise Celayirilerin Musul valisi idi. 1365'ten 1382'ye dek adıgeçen devlete tâbi oldular.

Toprakları 1380'de Musul ve Erzurum arasında uzanırken, 1387'de Tebriz'i fethettiler. 1408'de Mardin, Kazvin ve Sultaniye'yi , 30 Ağustos 1410'da Celayirilerden Irak-ı Arab ve Bağdat'ı da aldılar ve çeşitli milletlere hükmeden bir imparatorluk haline geldiler.

Başkenti Erciş olan devletin bu yükselişi üçüncü hükümdarı Kara Yusuf dönemine denk gelir. Kara Yusuf 1400'de Celayirîler ile birlikte Timur İmparatorluğu tarafından yenilgiye uğrayarak Mısır'a Memlûklara sığınmıştı. Ancak Timur'un ölümünden sonra 1404'de Timur İmparatorluğundan Tebriz'i geri almış ve Celayirîleri de yıkmıştı.

Karakoyunlular, Timur İmparatorluğu'nu kargaşadan çıkararak yeniden toparlamaya muvaffak olan Şah Ruh Han tarafından 1420'de tekrar yenilgiye uğratıldıysa da, Şah Ruh'un dönüşünden Karakoyunlu Hâkimi İskender Bey tekrar güçlenmiş ve Akkoyunlu Hâkimi Kara Osman'ı yerenek Doğu Anadolu'nun hakimiyetini tamamen elde etmişti. Fakat Şah Ruh 1435-36'da İskender Bey'in üzerine yürüyerek adıgeçeni tahttan indirdi ve yerine kendine sadık Cihan Şah'ı getirerek Tebriz valiliğine tayin etti.

1447'de Şah Ruh ölüp 1449'da Uluğ Bey suikast sonucu öldürülünce Timur İmparatorluğu'nda kargaşalar başgösterdi. Cihan Şah da bu durumundan istifade ederek isyan ett. Timurlu baskısının azaldığı 1437'den itibaren tekrar genişlemeye başlayan devlet, 1440'ta Gürcistan ve Tiflis'i, 1445'te İsfahan'ı, 1447'de Fars ve Kirman'ı, 1450'de Cürcan ve Mazenderan'ı, 1458'de Herat (sadece beş aylığına), Nişabur ve batı Horasan'ı fethederek geniş bir sahayı yönetimi altına aldı.

Karakoyunluları'ın bu dönemde en önemli rakipleri Osmanlı Devleti ve Timur olmasına rağmen devleti yıkan darbe Akkoyunlular'dan geldi. Devlet 11 Kasım 1467'de Akkoyunlular'ın önderi Uzun Hasan'ın gerçekleştirdiği ani bir baskın sonucu Cihan Şah'ın ölümüyle yıkıldı ve toprakları bu devletin eline geçti.

Van'daki Ulu Cami, İsfahan'daki Cuma Camisi ve Tebriz'de Gök Mescid ile medresesi Karakoyunlularin dini mimarisinin örnekleridir
 

Timur İmparatorluğu

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
تيموريان / گوركانى
Gurkānī / Tīmūriyān
Timur İmparatorluğu
İmparatorluk
1370 – 1507 Safavid Flag.png
 
Flag of the Mughal Empire.svg
 
3by2white.svg
 

Flag of

Katalan Atlası'na göre bayrağı

konumu.
Başkent Semerkand
Resmi dili Türkçe[1][2] ve halk arasında bölgesel olarak Farsça
Dini Sünni İslam, Şii İslam
Etnik Gruplar Ana unsur olarak Türkler, Moğollar, Türkmenler
Yönetim Monarşi
Emir
 - 1370-1405 Timur
 - 1506-1507 Müzaffer Hüseyin
Tarih  
 - Timur iktidarı 1363
 - Kuruluş tarihi 1370
 - Semerkand ve Herat hükümdarlıkları 1469
 - Semerkand hükümdarlığının yıkılışı 1500
 - Yıkılış tarihi 1507
 
Önceller
Ardıllar
Flag of the Chagatai Khanate.svg Çağatay Hanlığı
3by2white.svg Altın Orda Devleti
Karakoyunlular devleti.PNG Karakoyunlu Devleti
3by2white.svg Celayiriler
3by2white.svg Muzafferiler
3by2white.svg Serbedâriler
Safevi devleti Safavid Flag.png
Babür İmparatorluğu Flag of the Mughal Empire.svg
Şeybani Hanlığı 3by2white.svg

Timur İmparatorluğu (Farsça: گوركانى Gurkānī, tarihe geçtiği adı تيموريان Tīmūriyān), Türk-İslam idarî ve kültürel gelenekleri ile Türk-Moğol görenek ve usulünün sembiyozuna[3] dayanan ve Türk-Moğol (Karaunas) boylarından biri olan Barlaslar tarafından yönetilen Türk hükümranlığı altında Tacik,Afgan,Fars,Arap gibi ulusları da içinde barındıran bir imparatorluktur.[4][5][6][7] 1507'de Akkoyunlular ve Karakoyunlular'la mücadele neticesinde zayıflamaları ve Özbeklerin istilasına uğraması sonucu yıkılmıştır.

Konu başlıkları

[gizle]

Siyasi tarih [değiştir]

Timur, 1370-1405 yılları arasında yaptığı seferlerle, Harezm, Doğu Türkistan, İran, Azerbaycan, Hindistan Delhi Sultanlığı, Irak, Suriye, Altın Orda Devleti ve Osmanlı Devleti'nin de içinde bulunduğu topraklara hâkim olmuştur. Onun fetihleri, sonuçları açısından, Türk Tarihi'ni derinden etkilemiştir. Meselâ, Altın Orda Hanı Toktamış üzerine düzenlediği seferler (1391) Altın Orda Devleti'nin çöküşüne ve yerine bölge hanlıklarının kurulmasına sebep olurken, Moskova Knezleri'nin güçlenmesini de beraberinde getirmiştir. Böylece, 16. yüzyıldan itibaren Rusya'nın Kafkaslar ve Deşt-i Kıpçak'a doğru yayılması söz konusu olacaktır.

Timur, 1401'e kadar yapılan dört seferle Irak ve Güney Anadolu, 1398-1399 seferleriyle Hindistan Delhi Sultanlığı'nı, 1401-1402'de Suriye'yi fethetti. 1402'de yapılan Ankara Savaşı'nda, Osmanlı Devleti'ni mağlup ederek fetret devrinin başlamasına neden oldu.

Timur'un Türkistan'a hâkimiyeti Özbek, Kazak ve Türkmenlerin günümüze kadar ulaşacak olan tarihlerinin de nirengi noktasını teşkil eder. 1398-1399'da Hindistan Delhi Sultanlığı'na düzenlediği sefer de bölgedeki siyasî ve kültürel yapının değişmesine sebep olmuştur. Ancak Timur'un 1399'da yedi yıl süren Anadolu Seferi'ne çıkıp, 1402 Ankara Savaşı ile Yıldırım Bayezıt'ı yenip, Anadolu'yu ele geçirmesi, Osmanlı tarihinde unutulmaz bir yer tutar. Anadolu'dan sonra Çin seferine çıkan Timur yolda hastalanarak ölmüştür. (1405)

Timur'un ölümünden hemen sonra devlet oğlu ve torunları arasında paylaşılmıştır. Buna göre; Torunu Muhammed başkent Semerkant'ta tahta çıkarken, diğer torunları Pir Muhammed ile İskender İran'da, 3. oğlu Miranşah Bağdat ve Azerbaycan'da, en küçük oğlu Şahrukh ise Horasan'da yerleşmişlerdir.

Şahrukh, Maveraünnehir bölgesini de ele geçirerek, Herat şehri merkez olmak üzere devletini kurdu. Ardından İran ve Azerbaycan'ı da hâkimiyetine alan Şahrukh dönemi (1407-1447), Türkistan'da parlak bir kültür hayatının başlangıcı olmuştur. Şahrukh'un ölümü üzerine, tahta büyük bir alim ve astronom olan oğlu Uluğ Bey geçti. Onun iki yıllık saltanatı mücadeleler içinde geçmiş ve oğlu tarafından öldürülünce ülke dahilinde büyük karışıklıklar çıkmıştır.

Miranşah'ın torunu Ebu Said'in Akkoyunlu Uzun Hasan'a yenilmesiyle (1469) Horasan'ın batısında kalan bütün topraklar Akkoyunluların eline geçti. Timur hanedanından yalnız Hüseyin Baykara (1469-1506) Horasan'da tutunabilmiştir. Başkenti Herat, Orta Asya tarihinde sayılı kültür merkezlerinden biri oldu. Ünlü Türk şair ve ilim adamı Ali Şir Nevai burada yetişmiştir. Baykara'nın oğlu Bediüzzaman'ın hükümdarlığı zamanında, Özbek hükümdarı, Şeybani Muhammed Han'ın başkent Herat'ı ele geçirmesi (1507), Timur hanedanının sonu oldu. Hanedandan Babür Türkistan'da başarılı olamayınca, Hindistan'a giderek 1519'da Babür İmparatorluğu'nu kurmuştur.

Fetret Devri [değiştir]

Ana madde: Fetret Devri

Timur, Cengiz İmparatorluğu'nu yeniden kurmak amacıyla faaliyetlere başlamıştı. İran'ı almış, Hindistan'a da seferler düzenlemişti. Karakoyunlu emiri Kara Yusuf ve Bağdat Emiri Ahmet Celair Yıldırım Bayezid'e sığındığı zaman.Celair ve Karakoyunlu Beyleri Timur hakkında atıp tuttular.Erzincan'dan kaçan Mutahharten ise Timur'u Yıldırım Bayezid'e kışkırtmıştı. Bu yüzden Timur Emirleri geri istediyse de, Yıldırım Bayezid bunu reddetti ve bu olaydan dolayı Timur ile Yıldırım Bayezid'in araları açıldı. Anadolu'ya giren ve Sivas'ı yağmalayan Timur, seçme askerlerden oluşan ordusu ile birlikte Anadolu'da ilerlemeye devam etti. Osmanlı Ordusu da harekete geçti. İki ordu Ankara'da Çubuk Ovası'nda karşılaştılar.

Yapılan Ankara Savaşı'nda Yıldırım'ın kuvvetlerinden olan Kara Tatarlar'ın, Timur tarafına geçmesi Osmanlı Ordusunun dağılmasına neden oldu (20 Temmuz 1402).[kaynak belirtilmeli]

Yıldırım Bayezid, Timur'a esir düştü. Bu savaş Osmanlı Devleti'nin 11 yıl kadar duraklamasına neden oldu. Anadolu Türk birliği dağıldı ve Anadolu'daki beylikler tekrar ortaya çıkarak güçlendi. Başsız kalan Osmanlı Devleti'nde karışıklıklar başladı.

Osmanlı Devleti'nin dört ayrı bölgesinde, şehzadeler tarafından dört ayrı devlet ilan edildi. Bursa, İznik ve İzmit, Timur tarafından yağmalanıp yakıldı, İzmir işgal edildi. 1402'den 1413'e kadar sürecek olan bu iktidar boşluğu ve taht mücadeleleri dönemine Fetret Devri adı verildi.

Timur Sultanları [değiştir]

  • Timur (1368 - 1405)
  • Sultan Halil (1405 - 1409)
  • Sultan Şahruh (1409 - 1447)
  • Sultan Uluğ Bey (1447 - 1449)
  • Sultan Abdüllatif (1449 - 1450)
  • Sultan Abdullah (1450 - 1451)
  • Sultan Ebu - Said (1451 - 1469)
  • Sultan Ahmed (1469 - 1494)
  • Sultan Mahmud (1494 - 1495)
  • Sultan Baysungur (1495 - 1497)
  • Sultan Babür (1497 - 1498)
  • Sultan Ali (1498 - 1501)
  • Sultan Mehmed (1501 -

Safevî Devleti

Vikipedi, özgür ansiklopedi
(Safeviler sayfasından yönlendirildi)
Git ve: kullan, ara
Devlet-i Safeviyye
دولتْ صفویۀ
Safevî Devleti
Timurid.svg
 
AkKoyunlu.jpg
 
1501 – 1736 3by2white.svg
 
Nadir Shah Flag.png
 

Flag of

Şah İsmail dönemi Safevi Devleti bayrağı
(1501-1524)

konumu.
1510 senesinde Safevi Devleti
Başkent Tebriz, Kazvin, İsfahan
Resmi dili Azeri Türkçesi[1][2][3][4][5] ve Farsça[4],[6], Para Sisteminde[7][8], Sivil Yönetimde[9],Saray dili olarak (İsfahan başkent ilan edildikten sonra)[10],Edebi Eserlerde[9], Yazınsal Eserlerde[7][11],Dini Hutbelerde[7], Diplomatik Yazışmalarda[4], Edebi Mektuplarda (adab)[4], Tarihçilikte [4], Saray Merkezli Dini Fetvalarda[12]
Dini Caferiyye Şiiliği
Yönetim Monarşi
Şah
 - 1501–1524 I. İsmail
 - 1750–1760 III.İsmail
Tarih  
 - Kuruluş tarihi 1501
 - Merv Savaşı 1510
 - Çaldıran Savaşı 1514
 - Yıkılış tarihi 1736

Safevî Devleti[13] veya Devlet-i Safeviyye[14][15] ( Farsça: صفویان, Azerice: Səfəvilər Dövləti) 1501 ve 1736 yılları arasında bugünkü Azerbaycan, İran, Ermenistan, Irak, Afganistan, Türkmenistan ve Türkiye'nin doğu kesiminde varlığını sürdürmüş, tarihte ilk kez Şii Onikiciliğini resmî mezhep olarak kabul etmiş olan halkları yönetmiş[16][17] hakim hanedanın devletidir.

Safevî Hanedanının kökeninde Türkmen[18][19][20], Kürt[21][22][23][24][25][26], Rum[27] ve Gürcü[28] unsurlar bulunmaktadır ve Safevî Tarikatı'nın lideri İsmail tarafından Kızılbaş Ordusunun yardımıyla kurulmuştur[29].

Safevi Devleti'nin kuruluşuna destek veren Türkmen boyları şunlardır; Şamlı, Afşar, Kaçar, Tekeli, Humuslu, Ustaclu, Dulkadir, Varsaklar[30]

Akkoyunlu hükümdar Uzun Hasanın torunu olan[31][3] İsmail Safevi, Akkoyunlu Elvend Mirza'yı Şarur yakınlarında yendikden sonra 1501 yılının temmuz ayında Tebriz'de kendisini Şah ilan etti[32]. I. İsmail bütün Azerbaycan'ı imparatorluğa dahil edince Azerbaycan Türkleri ordunun esas nüvesini teşkil etmişdir.[33].

Bundan sonra tüm İranı ele geçirerek, Mayıs 1502'de resmen İran Şahı olan I. İsmail sonraki 250 yılda Orta Doğu'ya büyük etki yapacak bir Şii devletinin temelini koymuştur.

Resmî dil [değiştir]

Safevî Devletinin kurucusu I. İsmail'in genel olarak kullandığı dil Türkçe'nin Azeri dialektiğidir (Şah İsmail'in annesinin Uzun Hasan'ın kızı olması nedeniyle konuştuğu ve kullandığı dildir).[3] ve kendisi Hataî takma adı ile Azerice[1] şiirler yazmıştır[34]. Safevî Hanedanının saray (İsfahan başkent olana kadar) ve askeri makamların dili Azerice olmuştur[2]. Safevi hanedanın iktidarında İran sınırları içerisinde halkın çoğunluğunca konuşulan Farsça edebi ve resmi dil olarak kullanımıştır[4].

Hanedanın kökeni [değiştir]

Safevî Hanedanının kökeni, 13. yüzyılın sonunda Şah İsmâil'in altıncı dereceden dedesi olan [35] Safiyüddin İshak'ın Erdebil'de kurmuş olduğu Safevî tarikatından gelmektedir[36]. Gilan'da büyük Sufi mürşidi Şeyh Zahid-i Gilanî'nin müriti olmuş Safiyüddin, şeyhin kızı ile evlenerek Zahidiyye tarikatının başına gelmiş ve Zahid'in ölümünden sonra tarikat Safeviyye olarak tanınmıştır[37].

Şeyh Cüneyt'in tarikat başkanlığı döneminde, Karakoyunluların koruması altında olan Safeviler büyük sayda Azerbaycan ve Anadolu Türklerini Şiiliğe çevirmeye başlamışlar[38]. Bu Şii Türkler genelde başlarına kırmızı sarık giydikleri için, tarihi kızılbaş adını almışlar[38].

Erdebil Şeyhliğinden Safevi Şahlığına [değiştir]

Map Safavid persia.png

Timur Ankara Savaşında Yıldırım Beyazıt'ı yendikten sonra Anadolu'dan aldığı 30 bin esiri İran'a götürerek Erdebil'e yerleştirdi[kaynak belirtilmeli]. Erdebil Şeyhi Ali'nin (Şeyh Cüneyd'in dedesi) isteğiyle Timur esirleri serbest bıraktı ve esirler zamanla ona bağlanarak ondan tarikat dersi aldılar ve böylece Şeyh Ali'ye bağlılıklarını sürdürdüler[kaynak belirtilmeli]. Başlangıçta Sünni olan bu insanlar Şeyh Ali'nin etkisiyle Alevi oldular ve tarikatın emrine girdiler.[39]

1447'de tarikatın başında bulunan Şeyh Cüneyt İran'da politik bir güç haline gelmek için devrimci Şii anlayışını benimsedi. Akkoyunluların elinde bulunan Doğu Anadolu'ya gelerek bölgedeki yerel güçleri etrafına toplamaya başlamıştı. Karakoyunlular ile mücadele halinde olan Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanına giden Cüneyt onun kız kardeşi Hadice Begim ile evlenmişti. Bu evlilik ile Uzun Hasan, Cüneyt'in Türkmenler üzerindeki nüfuzundan yararlanmayı düşünürken,Cüneyt de bu sayede amaçlarını gerçekleştirmek için serbestiyet elde etmişti. Etrafına topladığı güçle Azerbaycan'da Şirvan ülkesine saldıran Cüneyt yapılan savaşta yaşamını yitirdi.Yerine geçen oğlu Şeyh Haydar dayısı Uzun Hasan'ın kızı Halime Begim/Alemşah ile evlendi. Bu sayede Anadolu'da Alevi anlayışını daha da artırdı[kaynak belirtilmeli]. Osmanlı hükümdarı II.Bayezit'in gerekli önlemleri almaması da Safevilerin güçlenmesinde önemli bir rol oynadı. Anadolu'dan sürekli göçlerle[kaynak belirtilmeli] güçlenen Erdebil şeyhi Haydar, Akkoyunluların Otlukbeli yenilgisinden sonra düştüğü bunalımlı durumdan yararlanmaya çalıştı. Fakat dayısının oğlu Akkoyunlu Yakup Bey ile yaptığı bir savaşta yaşamanı kaybetti. Oğlu Şeyh İsmail, Akkoyunluların iç savaşından yararlanarak 1500 yılında Erzincan'a geldi. Etraftaki bütün müritlerinin toplanmasını emredince Ustacalu, Şamlu, Rumlu, Dulkadir,Tekelü ve Karaman-Turgutlu Türkmenleri ile Varsaklar'dan binlercesi etrafında toplandı.1501'de Akkoyunlu Elvend Mirza'yı Nahçıvan'da yenilgiye uğratan İsmail Azerbaycan'ın tamamını ele geçirerek Tebriz'de kendini şah ilan etti. Böylece dedesinin başlattığı Şii devrimci-politik[kaynak belirtilmeli] girişim İsmail tarafından başarıyla sonuçlandırılmış oldu. Artık Erdebil Safeviye Şeyhliği'nin yerini Safevi Şahlığı alıyordu.

II. İsmail döneminden itibaren kullanılan Safevi Bayrağı

Safevilerin Yükselişi [değiştir]

I. İsmail'in Avrupalılarca yapılmış temsili bir resmi

Kuruluş [değiştir]

Anadolu'da 15.yüzyıl boyunca Osmanlı ilerlemesi devam etmiş Türkmenler de kontrol altına alınmıştı. Kuruluş döneminde heterodoks zümrelere daha müsamahakar davranan Osmanlı Devleti bu sıralarda kontrol etmekte zorlandığı göçebe Türkmen boylarını yasadışı ilan ederek baskı altına almıştı[kaynak belirtilmeli]. İşte bu ortamda Erdebil Safeviye şeyhi İsmail, Azerbaycan'dan Anadolu içlerine kadar yayılmış bulunan küskün Oğuz-Türkmen boy ve oymaklarını ruhani otoritesiyle birleştirerek 1501'de zamanın en güçlü Sünni Türkmen federasyonu olarak bilinen Elvend Mirza liderliğindeki Akkoyunlular'dan Tebriz'i kendi yönetimine aldı.

Safevi Devleti'nte en önemli görevlere Türkmenler getirildi. Göçebe Türkmenler, Osmanlı'da yitirdiği yerini Safevi Devletinde buldu. Bundan sonra Türkmenler akın akın İran yolunu tuttular ve onunla da kalmayarak yaşadığı toprakların Safevilere bağlanması için sık sık ayaklanmalar çıkardılar.[40]

Safeviler, kendilerinin 7. Şia imamı Musa el-Kazım yoluyla Ali ve Fatma soyundan geldiklerini iddia ettiler, İsmail ayrıca şahlığını ilan ettikten sonra, otoritesini İran'da daha da güçlü kılmak için Sasani imparatorluğunun mirasında da hak iddia etti.

Tebriz'in zaptıyla Safevi hanedanlığı başlamış oluyordu.I. İsmail 1501'de Tebriz'i başkent, kendini Azerbaycan Şahı ilan etti[kaynak belirtilmeli] ve buradan İran içlerine doğru yayılmasını sürdürdü. Kuruluşu takip eden ilk on yıl boyunca bir yandan devletini Osmanlı saldırılarından korumaya çalışan İsmail,öte taraftan Akkoyunlu kalıntılarını ezerek, onların topraklarındaki yayılmasını sürdürdü.1503'te Hemedan,1504'te Şiraz ve Kirman, 1507'de Şia'nın kutsal mekanları Necef ve Kerbela, 1508'de Van,1509'da Bağdat, 1510'da Özbek Şeybani Hanlığının kurucusu Muhammet Şeybani Han'ı hezimete uğrattığı bir savaş neticesinde Horasan ve Herat (Sistan'ın merkezi)şehirlerini zaptetti.1511'de Özbekler bu yenilgi üzerine Maveraünnehir'e çekilerek Safevilere karşı uzun yıllar sürecek saldırılarını devam ettirmişlerdir.

Uzun yıllardır Şah İsmail'in faaliyetlerini yakından izleyen ve onun 1511'de Anadolu'da çıkarttığı Şah Kulu ayaklanmasıyla ne kadar etkili olabileceğini gören Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selim, nihayet 1514'te Safevileri ezmek maksadıyla Doğu Anadolu ve Azerbaycan üzerine yürüdü[kaynak belirtilmeli]. Osmanlıların top ve tüfeklerine karşın Safevi ordusu çok daha ilkel silahlarla savaşa hazırlanmıştı. İki tarafın ordusu başlarında bizzat hükümdarları olduğu halde Tebriz'in batısında Çaldıran'da karşılaştı.Safeviler yenilgiye uğradı. Tebriz'i kolayca ele geçiren Osmanlı kuvvetleri I.Selim'in bütün ısrarlarına karşın İran platosunda Safevi ordusunu izlemeyi reddettiler. Kışın yaklaşmasıyla Tebriz terk edildi.Bu savaş yıllar sonra Şah I. Tahmasp ile Sultan I. Süleyman (Kanuni) arasında aynen kendini tekrarlayacaktı.

Devlet Dini olarak Şiilik'in Tesisi [değiştir]

Şah İsmail, Kızılbaş, Alevi olması ve Ortodoks (koyu) On İki İmam Şiilik inancıyla uzlaşması pek olanaklı olmayan heterodoks Şii (On iki imamcı Tasavvuf, Alevi) inancına rağmen Şia'nın dinsel ileri gelenlerini ülkesine getirerek onlara sadakatleri karşılığında toprak ve paralar bahşetti[kaynak belirtilmeli]. Safevi döneminden sonra ve özellikle Kaçar hanedanı döneminde Şii ulemanın rolü artmış, ulema bağımsız ya da hükümetlerle ortaklaşa rol oynamaya başlamıştır. Safeviler sufî/tasavvufî geçmişine sahiptirler[kaynak belirtilmeli]. Devlet feodal bir teokrasi haline geldi fakat bu din ve devlet ayrılığı biçiminde değildi[kaynak belirtilmeli]. Şah dinsel ve dünyevi yetkilerin her ikisini birden elinde tutuyordu[kaynak belirtilmeli].

Osmanlı devleti ile süren güç mücadeleri sırasında Orta Asya'dan Anadoluya göç etmekte olan Türkmenler güzergahları üzeinde olan İrandan geçmekteydiler. Bu nufus kitlelerini kendi tarafına çekmeyi düşünen Safeviler, Alevilik inancının Türkmenler arasında yayılmasını sağladılar[41]. Şah İsmail'in öncelikli hedefi Doğu Anadolu olduğundan burada yaşayan halkların özellikle Zazaların büyük bir çoğunluğu ve bir kısım Kürt topluluklarının Alevi inancını kabul etmelerinde büyük etkileri olmuştur[41].

Osmanlılarla süregelen savaşlar nedeniyle 1548'de Şah I. Tahmasp başkentini Tebriz'den - bir iç bölge şehri olan Kazvin'e taşıdı. Daha sonra Şah I. Abbas (Büyük Abbas)buradan da vazgeçerek, Orta İran'da yer alan eski İsfahan şehrinin hemen yanına inşa ettiği yeni İsfahan'ı başkent yapacaktır.

Şah Abbas [değiştir]

Safevi hükümdarı Şah Abbas'ın 1600'de Dominicus Custos tarafından bakır üzerine oyulmuş gravürü

Safevilerin en ihtişamlı hükümdarı Şah I. Abbas (1587-1629) Kızılbaş-Türkmen ümera nın (askeri ve sivil bürakratlar) saray entrikaları ve cinayetleri arasında hayatta kalmayı başararak babası Muhammed Hüdabende'nin zorunlu olarak tahtan çekilmesi üzerine 16 yaşında İran tahtına çıktı.

Hükümdar olduğunda ilk fark ettiği şey, savaş meydanlarında Osmanlılar ve Özbekler (Şeybaniler) tarafından sürekli mağlup edilen ordusunun acizliği oldu. Nitekim Osmanlılar Gürcistan ve Ermenistan'ı zaptederken, Özbekler de doğuda yedinci İmam Ali Rıza'nın bulunduğu Meşhet ve Sistan'ı ele geçirmişlerdi. İlk olarak kuzeydoğudaki topraklarının Osmanlılara ait olduğunu kabul etmek karşılığında onlardan barış istedi. Bu sırada İran'a seyahat amacıyla gelmiş Robert ve Anthony Sherley adındaki iki İngiliz gezgini, şah ordusunun Avrupa modeline benzer paralı ve iyi eğitim görmüş daimi bir orduya dönüştürülmesinde Şah'a yardım ettiler[kaynak belirtilmeli]. Rakibi olan Osmanlı padişahları bu işi çok öncelerden beri başarmış ve ordularını sürekli modernize etmişlerdi. Abbas barutun kullanımını hararetli bir biçimde benimsedi. Yeni reformlarla birlikte ordusu, Kızılbaşlar yanında,Gürcistan, Ermenistan ve Çerkez ülkelerinden devşirilen Gulamlar, Tofenkçiler (Tüfenkçi) ve Topçiler(Topçu) gibi bölüklere ayrılmıştı[kaynak belirtilmeli].

İlk olarak Özbeklerle savaşan I. Abbas (İranların verdiği isimle Abbas - i Bozorg = Büyük Abbas) Herat ve Meşhet'i geri aldı.Daha sonra Osmanlılara döndü. 1603'te başlayıp aralıklarla süren savaşlar sonunda 1622'de daha önce Osmanlılara bırakmak zorunda kaldığı Irak - ı Acem ( Doğu Irak ) ve Kafkas Berisi (Trans Kafkasya) ülkelerini geri aldı.Ayrıca Bağdat da ele geçirildi. Yeni kurduğu askeri birliklerini kullanarak, 1602'de Portekizlileri Bahreyn'den, 1622'de İngiliz donanmasını Hürmüz Boğazı'ndan çıkardı. Böylece Portekizlilerin Hindistan'la ticaretlerinde şah damarı değerindeki İran ( Basra ) Körfezi'ni kontrolü altına aldı. İngiliz Doğu Hindistan Şirketi ve Hollanda Doğu Hindistan Şirketi ile ticari ilişkilerini genişletti.

Abbas, çoğu Ermeni, Gürcü[28] ve Hint kökenlilerden oluşan ve ekonomik gücüyle etkinleşen bir tüccar sınıfı yarattı. Bunları kul sistemi ile bürokrasiye enjekte eden şah, bu sayede devletin kurulup genleşmesinde oynadıkları rol ile her zaman yönetsel - askeri yetkeyi elinde tutan Kızılbaş ümeraya karşı bağımlılığını kırarak merkezi otoriteyi kurabildi. Nitekim ölümü sıralarında Safevi saray tarihçisi İskender Bey Türkmen'in verdiği bilgilere bakılırsa 93 bürokratının (emir) 21'i kul (devşirme) olmak üzere, geri kalan 72 emirin yalnızca 48'i Kızılbaş Türkmen idi[kaynak belirtilmeli]. Bu durum Şah Abbas'ın, oymakları ile feodal bağlarını hep canlı tutan Kızılbaş ümeranın devlet mekanizmasındaki politik gücünü ne derece kırdığını gözler önüne sermektedir.

Osmanlılar ile Safeviler , 150 yıldan daha uzun bir süre Irak'ın verimli toprakları uğruna savaştılar. 1509'da Bağdat'ın I. İsmail tarafından fethini, kısa bir süre sonra Osmanlı sultanı I. Süleyman'ın fethi izledi. Daha sonra silsile halinde devam eden saldırılar akabinde Safeviler 1623'te Bağdat'ı henüz geri almışlardı ki, 1638'de tekrar Osmanlı sultanı IV. Murat'a bırakmak zorunda kaldılar. 1639'da Kasr-ı Şirin Antlaşması'nda Osmanlılar ile Safeviler arasında sınırları belirleyen bir antlaşma imzalandı Bu antlaşmanın çizdiği sınır - her iki tarafın sınırları eskisine nazaran çok daralmış olsa da - günümüze kadar hiç değişmeden Türkiye - İran sınırı olarak kaldı.

Bu arada 1609 - 1610 yıllarında Mahâbât Kürt kabileleri Safeviler'e karşı ayaklandı. Kanlı mücadeleler sonucunda, Şah Abbas Osmanlı yönetiminden kaçıp kendisine sığınan Kalenderoğlu Celalileri'nin isyanını bastırdı. Pek çok Kürt aşireti Şah Abbas'ın emriyle Horasan'a sürüldü. Bölgeye Afşar oymakları yerleştirildi[kaynak belirtilmeli].

Şah Abbas suikaste uğramak saplantısından hiçbir zaman kurtulamadı. Bu nedenle şüphe uyandıran hanedan üyelerini ya katletti ya da gözlerine mil çekmek suretiyle saf dışı bıraktı. Nitekim bu şekilde oğullarından birini idam ederken, ikisini de gözlerine mil çektirerek kör bıraktı. Bundan başka iki oğlunu da kendi ölümünden önce kaybedince,sonuç Şah Abbas için bir trajediye dönüştü. 1629'da öldüğünde geride ardılı olabilecek yetenekte hiçbir oğul bırakmamıştı[kaynak belirtilmeli].

Şah Abbas'ın uzun hükümdarlığı sonunda devletin sınırları bugünkü İran, Irak, Ermenistan, Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan ile Türkmenistan, Özbekistan, Afganistan ve Pakistan'ın bazı kısımlarını içine almaktaydı.

Safevi Devleti'nin Kuruluşunda Rol Oynayan Oymaklar [değiştir]

Safevi Devleti'nin kurulmasında ve gelişmesinde rol oynayan oymaklara bakıldığında , genelde yaygın olan teze aykırı olarak devletin kuruluşunda esas rolü Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türkmenlerinin değil , orijinal ve yeni Anadolulu (Rumlu) ve Suriyeli (Şamlu) Alevi Türkmen topluluklarının oynadığı ortaya çıkmaktadır[kaynak belirtilmeli]. Devletin kuruluşunda rol oynayan büyük oymaklardan ilki Rumlu olup, Sivas'ın Koyulhisar (Koylahisar) ve Karahisar (Şebinkarahisar - Şimdi Giresun'a bağlı) yöreleri ile Tokat ve Amasya bölgelerinindeki köylü Kızılbaş Aleviler tarafından meydana getirilmiştir[kaynak belirtilmeli]. Ustacalu oymağı ise Sivas Amasya Tokat bölgesinde yaşayan ve bazı oymakları Kırşehir'e kadar yayılan Ulu Yörük topluluğuna ait bir oymaktı[kaynak belirtilmeli]. Adından da anlaşılacağı üzere Antalya bölgesi Türkmenlerinden oluşan Tekelü oymağı içinde Hamit-ili (Isparta, Burdur) ve Menteşe-ili (Muğla) Türkmenleri de yer alıyordu[kaynak belirtilmeli].

Bu üç Anadolulu oymaktan başka, devletin kuruluşunda görev alan bir diğer topluluk Suriye Türkmenlerinden oluşan Şamlu oymağıydı[kaynak belirtilmeli]. Bu oymak yazın Sivas'ın güneyindeki Uzun Yayla'da, kışın Halep, Gaziantep arasında yaşayan ve Osmanlı döneminde Halep Türkmenleri denilen oymaklardan kopmuştu. Devletin kuruluşunda önemli rol oynayan oymaklardan biri de Kahramanmaraş ve Boz Ok (Yozgat) bölgesini içine alan Dulkadir (Ar: Zü'l-Kadr = Tr: Güç, kudret sahibi) elinin bilhassa Boz Ok kesiminde yaşayan Türkmenlerden oluşan Dulkadir (Zü'l- Kadr) oymağıydı. Bu oymak mensuplarının ayrılması ile zayıflayan Dulkadiroğulları Beyliği kolayca Osmanlılar tarafından ortadan kaldırılmıştır. Bütün bu oymaklar dışında kuruluşa katılan daha küçük topluluklar da şunlardır: Tarsus yöresi Varsakları, Orta ve Doğu Karadeniz Çepni'leri, Arapgirlü, Turgudlu (Karamanoğlu Türkmenlerinden), Bozcalu (Halep Türkmeni), Acirlü, Hınıslu (Kürt) Çemişkezeklü (Kürt), Şadlu/Şadıllı oymağı (Kürt,Türk)[42][43][44][45]

Devletin kuruluş ve örgütlenmesinin esasını oluşturan bu oymaklardan başka, daha sonra Safevi siyasal örgütlenmesine katılan Ak Koyunlu ve Kara Koyunlu boyları da olmuştur. Ancak bunların çoğu Kızılbaşlığı kabul ettikleri halde önemli statüler elde edememişlerdir. Bunlardan Kaçarlar 15. yüzyıl sonlarında Boz Ok 'tan Gence' ye göç etmiş bir Akkoyunlu boyudur. Bir diğeri, Karamanlu oymağı, Karakoyunlu Ulusundan olup Karabağ'da yerleşmişti. Devletin kuruluşunda rol almayıp, sonradan dahil olan boylardan en önemli rol oynayan Türkmen boyudur. Bu boy Akkoyunlu bakıyelerinden olup, Akkoyunluların Musullu ve Pürnek (Purnak) boylarına Safeviler, komple Türkmen demişlerdi. Son olarak, İran 'da yerleşmiş olan Afşarlar da kuruluştan sonra önemli sayılan statüler aldılar.

Safevi Döneminde Türkmen - Fars Anlaşmazlığı [değiştir]

I. İsmail Safevi Devleti'ni tesis ettikten sonra, kuruluşta rol oynayan iki etnik grup arasındaki görüş ve yaşam tarzı ayrılığının ne şekilde uzlaştırılabileceği gibi büyük ve çetrefilli bir sorunla karşı karşıya kaldı: Bir yanda onu güce taşıyan askeri becerileriyle klasik İslam toplumunun ehl-i kılıçı (Seyfiyye) Kızılbaş - Türkmenler, öte tarafta yüzyıllardır İran'ı yöneten Arap, Türk (Gazneliler, Büyük Selçuklu Devleti vd.), Moğol ve Türkmen (Akkoyunlular, Karakoyunlular) hükümdarları döneminde olduğu gibi dinsel ve bürokratik sınıfları - yani ehl - i kalemi - (Kalemiye) dolduran İranlılar (Farslar).

Aslında iki grup arasında sürtüşme kaçınılmazdı. Çünkü Kızılbaş Türkmenlerin göçebe olması ve bunun getirdiği toplumsal yapıları geleneksel İran sınıflı yapısı ile uzlaşabilir durumda değildi[kaynak belirtilmeli]. Bu orijinal sosyo-politik yapılanma, daha önce İran'da kurulmuş olan Büyük Selçuklu Devleti'nin çöküşünde de en nemli etkenlerden biri olmuştu. I. İsmail 1508 yılından, öldüğü 1524 yılına kadar vezirlik makamına peş peşe beş İranlı'yı atadı[kaynak belirtilmeli]. Bu İranlı vezirlerden 2.si Maveraünnehir'de Kızılbaş Türkmenlerden oluşan bir ordunun komutasına getirildiği zaman, Kızılbaş asker ve emirleri zorunlu olarak onun hizmetine girmeyi bir utanç nedeni saydılar[kaynak belirtilmeli]. Savaş meydanında yüzüstü bıraktıkları vezirin feci bir biçimde katledilmesine sebep oldular[kaynak belirtilmeli]. 4. vezir bizzat Kızılbaşlar tarafından katledildi[kaynak belirtilmeli], 5.si ise onların isteği üzerine öldürüldü[kaynak belirtilmeli]. Anlaşılacağı gibi Kızılbaşlar, Tacik dedikleri yerli İranlıların yalnızca başkentte oturup mali işlerle ilgilinmelerini istiyorlardı[kaynak belirtilmeli]. Şah Abbas'ın Osmanlıları model alarak oluşturduğu kul (devşirme) sistemine karşı çıkıyor ve onları da Kara Oğlu diye küçümsüyorlardı[kaynak belirtilmeli]. Fakat daha sonra, başlangıçta Kızılbaş-Türkmen devleti[kaynak belirtilmeli] olan Safaviler Fars karakterine büründü.

Kültür [değiştir]

Âli Kapu Sarayı, Safevi başkenti İsfahan'da şahlık sarayı.

İran kültürü Safevi himayesinde gelişti. I. İsmail'in bizzat kendisi Hatayî ya da Şah Hatayi mahlasıyla Azerice pekçok şiirler yazdı. Şah Tahmasp bir ressamdı. Şah II. Abbas ise Tanî mahlasıyla Türkçe şiirler yazan bir şair olarak da tanınmıştı.

Bu dönemde kiremit imalatı, çömlekçilik, dokumacılık gibi el sanatları gelişirken, minyatürcülük, ciltçilik, dekorasyon ve hattatlıkta büyük ilerlemeler kaydedildi. 16.yüzyılda halı dokumacılığı bir göçebe ve köylü sanatı olmaktan çıkarak, profesyonel tasarım ve imalata dayalı iyi işleyen bir sanayi haline dönüştü. Tebriz bu sanayinin merkezi konumundaydı. Erdebil halıları yalnızca hanedana hasredilmişti. Yanlış adlandırılmış meşhur Polonez halıları 17.yüzyılda İran'da imal edilirdi.

Geleneksel formlar ve malzemeler kullanan Rıza Abbasi (1565 - 1635) İran resmini, yarı çıplak kadınlar, gençlik ve aşıklar gibi yeni temalarla tanıştırdı. Onun resim ve hat tarzı Safevi döneminin pek çok sanatçılarını etkileyerek, İsfahan ekolü olarak bilinir hale geldi. 17. yüzyılda uzak kültürlerle - özellikle Avrupa ile gelişen ilişkiler İranlı sanatçılara yeni fikirler verdi. Kısa sürede üç boyutlu görünümü, perspektif ve gölgeyi, yağlı boya kullanmayı benimsediler. O kadar ki, Şah II.Abbas Muhammed Zaman adlı ressamını eğitim görmesi için Roma'ya göndermişti.

İsfahan, Büyük Abbas'ın 1598'te başkentini daimi olarak oraya taşımasından sonra Safevi mimarisinin en seçkin örnekleriyle doldu. 1630'da yapımı tamamlanan imparatorluk camisi Mescid - i Şah ile Mescid - i İmamî, Lütfullah Camii ve İmparatorluk sarayı Âlî Kapu (Osmanlı’daki Bab - ı Âli'ye nispeten) en önemli yapılardır.

En meşhur İslam filozoflarından Molla Sadra (Sadrettin eş - Şirazî) (1571 - 1640), Şah Abbas döneminde (1587 - 1629) yaşadı. En önemli eseri Esfar (Yolculuklar - Seyahatlar) 'dır. Tasavuf gizemciliği, Şii ilahiyatı ile Aristo ve İşrakiyyun felsefelerini (en önemli temsilcileri İbni Sina ve Sühreverdi idi) sentezleyen ve Hikmetü'l Müte'âliye (Metafilozofi = Transcendent Theosophi) denilen bir düşünüş ortaya koydu.

Abbasi döneminin en önemli tarihçisi Türkmen İskender Beğ Münşi'dir. Şah Büyük Abbas dönemini anlattığı Tarih - i Âlemârâ - yi Abbasî adlı eseri, Abbas'ın ölümünden birkaç yıl sonra kaleme alınmış olup, tarihi olayların ve şahısların nüanse edilmiş derinliklerini gözler önüne seren çok değerli bir yapıttır.

Ordu [değiştir]

Safevi şahlarının başvuracakları aşiretleri olmadığından, ilk yıllarda yalnızca, eski Moğol adıyla, "sadak taşıyan" diye anılan kişisel korumaları doğrudan emirleri altında olan tek birlikti. Savaşa gittiklerinde "sadak taşıyanlar"ın çevreledikleri safın tam ortasında yer alırlardı. Kızılbaşlar, her aşiretin bir birlik olarak yer aldığı savaş düzeninde, doğrudan kendi aşiret reislerinin koruması altında savaşırlardı. Her aşirete, saygınlığına ve gücüne göre sağ ya da sol, iki kanattan birinde yer verilirdi. Kızılbaşlar ordunun büyük bölümünü oluştururlardı ve at sırtında savaşırlardı. Kürtler ve Lurlar'dan da destek alınırdı. Şehname'de ki minyatürlere bakıldığında tüm askerlerin kılıç da mızrak da kullansalar sadakları ve okları olduğu görülür. Yani Safeviler ordularını hafif süvarilerden oluştururdu. Safeviler batıda Osmanlı Devleti gibi Avrupa'nın düzenli, gelişmiş ve ateşli silahlar ile donatılmış ordularından birine karşı savaşırken doğuda ise Özbekler'in Moğollar kadar tehlikeli aşiret atlılarına karşı başarılı olmak zorundaydılar. Çaldıran Savaşı'nda yeğeni Durmuş Han Şamlu'nun Şah İsmail'e Osmanlı ordusunun mevzilenmesini beklemeyi önermesi ve bunun sonucunda alınan ağır yenilgi Safeviler'in Osmanlı Devleti'ne karşı bundan sonra ki tüm savaş taktiklerini değiştirmiştir. Safeviler, Osmanlı ordularına karşı genel olarak meydan savaşlarında karşı karşıya savaşmak yerine Osmanlı ordularının zayıf noktası olan lojistiğine saldırma taktiğini kullandı ve ateşli silahlar, daha etkin yönetim, daha fazla nüfus gibi dezavantajlarına rağmen başarılı da oldu. Safeviler top kullanımını fazla önemsemediler. Büyük ihtimal ile bunun nedeni çevik Safevi süvarisinin top kullanılması durumunda yavaşlayacak olmasıdır. Osmanlı Devleti'ne göre çok daha zayıf olan Safevi Devleti bu anlayış sayesinde Osmanlı Devleti'nin güçlü olduğu sahaya girmemiş ve böylece bağımsızlığını korumuştur.[46]

Safevi Devleti'nin Çöküşü [değiştir]

Safeviler 17. yüzyılda geleneksel düşmanları Osmanlı ve Özbek Şeybaniler ile savaşını sürdürürken, iki yeni komşu ile de rekabete girişmek zorunda kaldı.Moskova Knezliği / Rus Moskofları bir önceki asırda Altınorda Hanlığı'nın devamı olan Astrahan, Kazan, Sibir(Küçüm ve Nogay Hanlıklarını ortadan kaldırmış, nüfuzunu Kafkasya ve Orta Asya'ya dek yaymıştı. İranlıların Devlet - i Moğol (Moğol Devleti) dediği Hindistan Babür Devleti ise Kandahar ve Herat'ı alarak daha önce İran kontrolündeki Afganistan'a sızmaya başlamıştı.

Bütün bunlardan başka 17.yüzyıl boyunca Doğu - Batı arasındaki ticaret güzergahı değişmiş, Avrupalıların keşifleri ve Osmanlıların deniz aşırı seferleri sonucunda İran'dan uzaklaşmıştı.Şah Abbas'ın ordusunu ücretli gulam (devşirme) sistemine dönüştürmesi kısa vadede işe yaradıysa da, sonraki yüzyılda eyaletler üzerindeki baskı ve ağır vergilerle birlikte ülkenin sosyo - ekonomik gücünün zayıflamasına yol açtı.

Şah Abbas'tan sonraki Safevi hükümdarları - Şah II.Abbas hariç - silik karakterliydi. Nitekim II.Abbas'ın hükümdarlığının sonu olan 1666 yılı, aynı zamanda Safevi hanedanı için de sonun başlangıcına işaret eder. Vergi gelirlerindeki düşüş ve büyüyen askeri tehlikelere karşın sonraki şahlar bu durumu düzeltememişlerdir.

Ülke sık sık,merkezden uzak sınır boylarında baskın ve yağmalara uğramaya başladı. 1698'de Kirman Eyaleti Beluciler tarafından, 1717'de Horasan Afganlar tarafından ve Mezopotamya Arap bedevilerince istila ve yağmalara uğradı. Afganlar İran'a karşı geldiler.Gilzai Peştunları'nın reisi Mir Veys Han, Kandahar'ın Safevi valisi Gürcü Gürgen Han'a (Gürcüce adı Giorgi) karşı ayaklanma başlattı.Üzerine gelen bir Safevi ordusunu bozguna uğrattı. 1722'de Mir Veys'in oğlu Mahmud'un komuta ettiği bir Afgan ordusu doğudan İran'a girerek başkent İsfahan'ı kuşatıp yağmaladı. Daha sonra kendisini İran şahı ilan etti.

Afganlar on yıldan fazla bir süre istila ettikleri İran topraklarından çıkarılamadılar.Horasan'daki Afşar Türkmenlerinin beyi ve Safevilerin en etkili komutanı Nadir Han (sonraki Nadir Şah) nihayet 1729'da Damgan Muharebesi'nde Afganları bozguna uğrattı ve İran'dan çıkardı.Buna rağmen ertesi yıl Afganlar hâlâ İran topraklarına yağma hareketlerini sürdürüyorlardı. 1738'de Nadir Şah başta Kandahar olmak üzere tekrar Doğu İran'ı fethetti.Aynı yıl Gazne, Kabil ve Lahor'u fethetti.Delhi üzerine yürüdüyse de İran'dan gerekli desteğin gelmemesi üzerine başarılı olamadı. Şah II. Tahmasp döneminde ( 1722 - 1732 ) gerçekte erk onun elindeydi. Çocuk yaşta tahta çıkan III.Abbas'ın saltanat naipliğini yaptı. Nihayet 1736'da, zaten elinde olan iktidar erkini kullanarak kendisini İran şahı ilan etti. Böylece 1736'dan 1747'ye kadar İran'da kısa süreli Afşar hanedanı kurulmuş ve Safevi hanedanı kesintiye uğramıştı.

1747'de Nadir Şah'ın bir suikast neticesinde öldürülmesi üzerine, Safeviler tekrar İran şahlığını ele geçirdiler. Fakat bu, gelişmekte olan Zend Hanedanı'nın gerçekte iktidarı ele alarak meşruluğunu pekiştirmesini sağlamasından başka bir işe yaramadı. III. İsmail'in kısa süreli rejimi, Zend hanedanının kurucusu Kerim Han'ın ülkede iktidarı ele geçirecek meşruluğu sağlaması ile 1760'ta resmen son buldu.

Safevi Şahları [değiştir]

  1. I. İsmail (Şah İsmail) 15011524
  2. I. Tahmasp 15241576
  3. II. İsmail 15761578
  4. Muhammed Hüdabende 15781587
  5. I. Abbas 15871629
  6. Safi 16291642
     
  7. II. Abbas 16421666
  8. I. Süleyman 16661694
  9. I. Hüseyin 16941722
  10. II. Tahmasp 17221732
  11. III. Abbas 17321736
II. Süleyman 17491750
III. İsmail 17501760

Afşar Hanedanı

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
سلسله افشار
Afşar Hanedanı
Flag of Shah Tahmasp I.svg
 
SHAH-MAHMUD-HOTAK.jpg
 
1736 – 1796 Zand Dynasty Flag.png
 
Flag of the Emirate of Herat.svg
 

Flag of

Bayrak

konumu.
Afşar Hanedanı
Başkent Meşhed
Resmi dili Yeni Farsça,Türkçe
Dini Caferilik
Yönetim Monarşi
Şahanşah
 - 1736-1747 Nadir Şah
 - 1748-1796 Şah Ruh
Tarih  
 - Kuruluş tarihi 1736
 - Kerden Antlaşması 1746
 - Yıkılış tarihi 1796

Afşarlar (Farsça: سلسله افشار), onsekizici yüzyılda İran ülkesine hakim olmuş Horasanlı bir Türk hanedanlığıdır. Bu dönemde hanedanlık, Sasani İmparatorluğu'ndan sonra bu yörenin en büyük İran devleti konumuna gelmiştir.

Hanedanlık 1736 senesinde kendisini İran Şahı ilan eden Nadir Şah tarafından kurulmuştur. Kısa bir süre sonra Afganlılar'a karşı savaş açılarak Kandahar fethedildi. 1738'de Hindistan ülke topraklarına katılarak Delhi kentine girildi, savaş ganimeti olarak aralarında evsanevi Tavuskuşu Tahtı ile Koh-i-Nur elmasının da bulunduğu zengin bir servet ele geçirildi. Hindistan ganimeti o kadar zengindi ki, Nadir Şah seferden döndükten sonra üç yıl boyunca İran'da vergi toplamaya ara verdi.

İlerleyen zaman içinde Nadir Şah fetihlere devam etti, Meşhed kentini başkent yaptı, sırf Afganlıların gönlünü almak için Şiilik yerine Sunniliği destekledi

Bakü Hanlığı

Vikipedi, özgür ansiklopedi
 
Git ve: kullan, ara

Bakü Hanlığı, 1718-1806 yıllar arasında Azerbaycanın doğusunda hüküm süren bir hanlık.

Bakü hanlarının buncuğu (Azerbaycan Tarih Müzesi)

18. yüzyılda Azerbaycan topraklarında, Mirza Muhammed Han tarafından kurulan hanlıklardan biridir. Mirza Muhammed Han yönetimde olduğu 20 yıl boyunca (1747-1768), ülke ekonomisinin ve ticaretinin gelişmesine çalıştı. Aynı zamanda denizci olan Mirza Muhammed Han, gerek ticari, gerekse de askeri sebeplerle, ülkede gemiciliğin ve tersanelerin gelişmesi için şahsen girişimlerde bulunup, bu konuda öncülük yaptı. Melik Muhammed Han'ın ölümünden sonra Bakü tahtına oğlu II Mirza Muhammed Han çıktı. II. Mirza Muhammed Han Azerbaycan'ın ünlü tarihçi-şair ve eğitimcisi Abbaskulu Ağa Bakıhanov'un babası idi. [1]

Bu dönemde ekonomi canlanmış olmakla birlikte, XVIII asrın sonlarında İran hükmdarı Ağa Muhammed Şah Kaçar'ın amansız ve yok edici baskınları Azerbaycan'a fazlasıyla zarar vermiştir. 1795 senesinde, Ağa Muhammed Şah Kaçar Bakü'yü ele geçirip yağmalamış olmakla birlikte,kısa bir sürede ordusuyla birlikte Şirvan'dan çekildi.

Hanlıklar döneminde Bakü Hanlığı 39 kentten ibaret idi və toplam 500 kişilik ordusu vardı.[2]

Bakü Hanlığı, Rusya-İran savaşları sonucunda Rusya topraklarına katıldı. 1813 ve 1828 yıllarında Gülüstan ve Türkmençay antlaşmaları imzalandı. Azerbaycan Araz Nehri boyunca, Rusya ve İran arasında paylaştırılarak bölündü.

Bakü hanları [değiştir]

# Han Hüküm sürdüğü yıllar
1. Hüseyin Bey Muhammed 1718—1723
2. Kulu Bey Dergah 1723—1736
3. I. Mirza Muhammed Han 1736—1768
4. Fethali Han (Kuba hanı) 1768—1770
5. Abdullah Bey (Şirvan hanı) 1770—1772
6. Muhammed Melik 1772—1783
7. II. Mirza Muhammed Han 1783—1791
8. Muhammed Kulu Han 1791—1792
9. Hüseyin Kulu Han bin Hacı Ali 1792—1806

Kaçar Hanedanı

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
سلسله قاجاریه
Kaçar Hanedanı

Saltanat Kajâriye

Zand Dynasty Flag.png
 
1796 – 1925 State flag of Iran 1964-1980.svg
 

Flag of

Bayrak

konumu.
Kaçar Hanedanı (1900)
Başkent Tahran
Resmi dili Farsça (resmi dil, saray kayıt dili, kültürel dil ve idari dil)[1][2] ve Azerice(birincil saray dili)[3]
Dini İslam; Şii
Yönetim Monarşi
Şah
 - 1796-1797 Ağa Muhammed Şah
 - 1909-1925 Ahmed Şah
Tarih  
 - Kuruluş tarihi 1796
 - Gülistan Antlaşması 1813
 - Türkmençay Ant. 1828
 - Babî İsyanı 1848-1850
 - İnklâb-ı Meşrutiyet 1906-1911
 - Yıkılış tarihi 1925
Ağa Muhammed Han Kaçar
Nasreddin Şah
Emir Kabir
Kaçar sanatından bir örnek

Kaçar Hanedanı (Farsça: قاجاریه Qājārīye; 1796 - 1925), İran'da aslen Türkmenler olan Kaçar tayfasının kollarından olan[4][5][6] Kozanlı kolu tarafından kurulmuş ve 1796 ile 1925 yıllar arasında hükümü sürmüş devlettir.

Kaçar konfederasyonu [değiştir]

Safevi Hanedanı altında asker teşkilatını oluşturan Türkmenlerden Kaçar boyları, 15. yüzyılda bugünkü Dağlık Karabağ'da[kaynak belirtilmeli] göçebe hayatını sürdürüyordu. Ancak 17. yüzyılda sınır muhafızı görevi için Gürgan bölgesine Astarabad civarına gönderilmiştir.

Kaçar boyları, Develi kolu ve Koyunlu kolu başta olmak üzere iki koldan oluşan boylar birliği olup iki kol arasında güç mücadelesi yaşanmaktaydı. Bu mücadeleyi kazanan Koyunlu kolundan Muhammed Hasan Han, Afşar Hanedanı'nın kurcusu Nadir Şah'ın ölümünden sonra Gilan, Mazenderan ve Cürcan olmak üzere Hazar Denizi sahilini alarak Güney İran'da Zand hanedanını kuran Kerim Han Zand ile mücadele etmeye başlamıştır.

Kuruluş dönemi [değiştir]

Kerim Han Zand Kaçarların iç mücadelesinden istifade etmek için Muhammed hasan Han'ın oğlu Ağa Muhammed'i Şiraz'daki sarayında tutsak alarak Develilere destek vermiştir. 1758'da Muhammed Hasan Han Koyunlu kolunun başına geçmiş ve Zand Hanedanı içinde yer almıştır.

Ağa Muhammed, Kerim Han Zand'ın ölümünden sonra 1779'da Şiraz'dan kaçmaya başarmış ve 1781'de Çarlık Rusyası'nı geri çevirerek Astarabad'da Develi kolunu yenerek Kaçar konfederasyonunu birleştirmiştir.

1796'de İran'ı birleştirerek başkenti Tehran olan Kaçar Hanedanı'nı kurmuştur.

Ağa Muhammed bir yandan Güney İran'daki Zand Hanedanı ile mücadele ederek öte yandan Kuzey İran'da hakimiyetini genişlemeye devam etmiştir. 1785'te Hazar Deniz sahilini elde etmiş ve merkezini Tehran'a taşımıştır.

1794'te Lütf Ali Han'ı esir alarak Zand Hanedanı yıkmış ve 1795'te Rusya'nın himayesini isteyen Gürcistan'ı fethederek üstünlüğünü kabul ettirmiştir. Tiflis'i aldıktan sonra Tehran'a dönerek 1796'da Şah olarak tahta çıkıp Ağa Muhammed Şah olmuş ve ardından Meşhed'i ararak ismen devam etmekte olan Afşar Hanedanı'nı tamamen yıkmıştır.

1796'te Çarlık Rusyası Gürcistan seferini hazırlamış fakat II. Kazalin'in ölümünden dolayı iptal edilmiştir. Rusya'nın güneye inişinden endişelenen Ağa Muhammed Şah, Buhara seferini iptal ederek Gürcistan'a doğru hareket etmiş ancak yolun ortasında 19 Haziran 1797'de suikastı sonucu öldürülmüştür.

Rusya ile mücadele [değiştir]

Ağa Muhammed Şah, çocukken kısırlaştırıldığı için çocuğu bırakmamıştır. Sadrazam İbrahim Karantar Şirazi Fars valisi Sultan Baba Han'ı getirerek Feth Ali Şah olarak tahta çıkarmıştır.

1798'de Feth Ali Şah, Azerbaycan'da Sadık Han Şagagi, Güney İran'daki Muhammed Han Zand, öz kardeşi olan Hüseyin Kuli Han ile mücadele etmiştir.

1801'de Fars memurları ('Tacik')'nın güçünü azaltmak amacıyla sadrazam İbrahim Karantara Şirazi'yi azlederek idam etmiştir. Tebriz'e Veliaht Abbas Mirza'yı tayin ederek Azerbaycan'ı kontrol altında tutmaya çalışmıştır. Bundan sonra Kaçarların veliahtları hep Tabriz valisi olmuştur.

1800'de Doğu Gürcistan Rusya'ya ilhak edilmiş ve bunu kabul etmeyen Kaçarlar ile Rusya arasında 1804'den sorna silahlı çatışmalar yaşanmaya başlanmış ve Birinci İran-Rusya Savaşı patlak vermiştir.

Kaçar ordusunu komuta eden Abbas Mirza ordunun ıslahat ihtiyacını hissederek Nizam-ı Cedid'i teşkil etmiştir. Abbas Mirza Aras Nehrini aşarak Erivan'ı elde etmiş ve savaşta üstünlüğü sağlamıştır. Bunun için 1810'de Rusya barış istemiş fakat Kaçarlar reddetmiştir.

1812'de Aslan Decu'da kesin yenilgiye uğradıktan sonra Britanya'nın aracılığıyla 13 Eylül 1813'te Gülistan Antlaşması imzalanmış ve Kaçarlar Gürcistan ve Kuzey Azerbaycan'ı kaybetmiştir.

Aynı dönemde Osmanlı ile de savaşmış ve Bağdat'ın kapısına dayanmıştır. Ancak yine Britanya'nın aracılığıyla Erzurum Antlaşması imzalanmış ve Kasr-ı Şirin Antlaşmasında belirtilen sınırları tekrar onaylanmıştır.

Britanya'nın yarı sömürgesi [değiştir]

1836'de Feht Ali Şah'ın yaklaşık 100 çocuğundan Muhammed Şah tahta çıkmıştır. Bu dönemde Britanya güneyden İran'ı yarı sömürgesi yapmaya başlamıştır.

İsmaililiğiin önderi Ağa Han isyanı ettiyse de bastırılarak Hindistan'a sığınmıştır. 24 Mart 1844'de Seyyid Ali Muhammed vahiyin indiğini ve kendisinin gayba eden imam olduğunu iddia ederek Babiliğini örgütlemeye başlamıştır. Babiler Kaçarların siyasetini, mevcut Şiiliğini ve başta Rusya ve Britanya olmak üzere Avrupalıların sömürgeciliklerini eleştirmiştir.

1848'de Muhammed Şah öldüğünde Babiler isyan etmiş ve Nasreddin Şah Rusya'nın yardımıyla Babileri bastırmaya çalışmıştır. Babileri bastırmakla başarılı olan sadırazam Emir Kabir İran'ın ıslahatını başlatmış ancak 1852'de Nasreddin Şah tarafından öldürülünce ıslahat hareketi de sona ermiştir.

1870'da Kaçar Hanedanının ekonomisi ifras etmiş ve Avrupalı yatırımcılara ekonomik ayrıcalık haklarını vermeye başlamıştır. Böylece İran, Rusya ve Britanya'nın yarı sömürgesi haline gelmiş ve dünya ekonomisinin de parçası olup dışarıdan ucuz malları girdikleri için İran'ın ekonomik gücü zayıflamıştır.

Britanya'ya gizlice tütün üretimi ve satışının 50 yıllık hakkını tekel olarak verilmiştir. 1890'de İstanbul'da çıkan Akhtar gazetesi tarafından bu ortaya çıkarılınca İran'da ulemalar ve bazariler 'Tütün Kıyamı' adlı protest hareketini başlatmış ve Kaçar Hanedanı tütün ile ilgili ayrıcalık haklarını Britanya'dan geri almıştır.


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol